Pîr makamı da denilen, tarîkat kurucusu kabul edilmiş pîrlerin medfun bulundukları tekkeler, o yolun merkez tekkesi kabul edilerek “âsitâne” unvanı ve hususiyeti ile zikredilmişlerdir.
Osmanlı devrinde şeyhefendilerin ve tekke postnişîni bulunan zatların, kendi isimlerinin yazılı oldukları mühürleri olduğunu bilmekteyiz. Devlet kademesinde bulunan zevatın da resmi evraklarda kendi isimlerinin yazılı olduğu mühürleri kullandıklarını görmekteyiz. Bunlar gibi, âsitâne yani pîr makamı olan merkez tekkelerin, kendilerine mahsus tekke mühürleri olmuştur. İcazetnamelerde, resmi evraklarda, tekkeye ait hususlarda bu tekke mühürleri, postnişîn efendi tarafından kullanılmıştır.
Tekke mühürlerinde görülen “âsitane” kelimesi eşik manasıyla beraber, başşehir (âsitâne-i aliyye) manasına İstanbul için de kullanılmıştır. Mühürlerde kullanıldığı görülen bir diğer kelime ise “hankâh” tabiridir. Hankâh, bir tarîkatın diğer tekkelerinin kendisine bağlı bulunduğu, merkez durumundaki tekkesi için kullanılan, büyük bir tekke ve âsitâne olduğunu ifade eden bir tabirdir.
Bu yazıda âsitâne mühürlerine örnek olarak 3 tane belge arz edilecektir. Bu belgeler, Sultan V. Mehmed’in torunu Dürriye Sultan’ın cenaze merasimine katılan dervişlere, teberrüken ihsan edilen mangırın, tekke şeyhi tarafından teslim alındığına dair evraklarda kullanılmıştır. Dürriye Sultan, 15 Temmuz 1922 tarihinde, 16 yaşında iken dâr-ı bekâya irtihal ederek; İstanbul, Haydarpaşa’da sırlanmıştır (defnedilmiştir). Bu belgelerden çıkarımla, devlet ve saray ricalinden birisi irtihal ettiği vakit, tekkelerden dervişlerin katılımlarıyla zikirler ve dualar eşliğinde özel bir cenaze merasimi tertip edildiğini de anlayabiliriz.
Cenaze merasimine iştirak eden tekkeler; Kocamustafapaşa’da bulunan, İstanbul’da kurulmuş ilk büyük tekke olması hasebiyle diğer tekkeler arasında en kıdemli asitâne ve Merkez Tekke unvanı olan, Halvetî-Cemâlî kolunun Sünbüliyye tarîkinin kurucusu, Hazret-i Pîr Yûsuf Sünbül Sinân Hazretleri’nin medfun bulunduğu Sünbülî Âsitânesi, Üsküdar’da bulunan, Bayrâmiyye kolunun Celvetiyye tarîkinin kurucusu Hazret-i Pîr Azîz Mahmud Hüdâyî Hazretleri’nin medfun bulunduğu Hüdâyî Âsitânesi (Celvetî Âsitânesi) ve Halvetî-Şabânî kolunun Nasûhiyye tarîkinin kurucusu Hazret-i Pîr Muhammed Nasûhî Hazretleri’nin medfun bulunduğu Nasûhî Âsitânesi’dir.
Tekke mührünün postnişîn tarafından kullanılması hususiyetine örnek olarak aşağıdaki belgede, Sünbül Sinân Âsitânesi’nin o dönemki postnişîni Şeyh Râzî Efendi o an tekkede olmadığından, tekke mührünün, vekaleten bulunan zat tarafından, Şeyh Efendi’nin namına alındığı belirtilerek şu şekilde zikredilmiştir. “... Sünbül Efendi Dergâh-ı Şerîfi Postnişîni Şeyh Râzî Efendi nâmına ahz eyledim. Şeyh Efendi nâmına Türbedâr-ı Hazret-i Sünbül”