Halvetilik İstanbul’a Nasıl Geldi? - İskender Cüre

Osmanlı tasavvuf geleneğinin ana omurgasını oluşturan Halvetilik, İstanbul’a Cemal-i Halveti ile gelmiş ve İstanbul’daki ilk tarikat ayini de Cemal-i Halveti tarafından idare edilmiştir...

news

Osmanlı tasavvuf geleneğinin ana omurgasını oluşturan Halvetilik, 14. yüzyılda yaşayan ve halveti çok sevdiği için bu lakabı alan Pir Ömerü’l-Halveti ile ortaya çıkmış, 15. yüzyılda Seyyid Yahya Şirvani ile geniş bir coğrafyaya yayılmış ve bu etkisi dolayısıyla kendisine “pir-i sani” yani “ikinci pir” unvanı yakıştırılmıştır. Tarikatın İstanbul’a gelişi ise fetihden kısa bir süre sonra, Halvetiliğin dört ana kolundan biri olan Cemaliyye’nin piri Cemal-i Halveti aracılığıyla gerçekleşmiştir.

“Çelebi Halife” olarak da bilinen ve baba tarafından Karamanlı olan Cemal-i Halveti Hazretleri, Amasya’da doğmuş, ilimde kâmil bir mertebeye geldikten sonra, öncelikle o dönem için “ulema tarikatı” denilebilecek, Zeyniyye’ye intisap etmiştir. Bu tarikattan hilafet de almasına rağmen, kalbindeki ilahi ateş sükûnet bulmadığı için, önce Karaman taraflarına ardından da Tokat’a giderek Halveti tarikatına girmiş ve halvetler çıkarmıştır. Ardından Seyyid Yahya Şirvani’nin cenazesinde bulunmuş, onun işaretiyle Muhammed Bahaeddin Erzincani’ye gitmiş ve irşat icazesini onun elinden almıştır.

Amasya’da bulunduğu süre zarfında, o yıllarda şehzade olan II. Beyazıt, kendisini sıkça ziyaret etmiş ve sohbetlerinde bulunmuştur. Sultan Beyazıt, babasının vefatından sonra padişah olunca da Cemal-i Halveti’yi, Koca Mustafa Paşa aracılığıyla İstanbul’a davet etmiştir. Hazret-i Şeyh, 300 kadar dervişiyle bu davete icabet etmiş, bugün Sünbül Efendi Tekkesi olarak bilinen dergâhın kiliseden camiye dönüştürülmesi tamamlanınca tekkenin ilk şeyhi olmuş ve 9 sene kadar İstanbul’da kalmıştır. Halveti tarikatı, İstanbul’a bu şekilde gelmiş ve İstanbul’daki ilk tarikat ayini de Cemal-i Halveti tarafından yapılmıştır. 

İstanbul tarihinin bitmeyen deprem ve salgınlarından biri daha peyda olunca, İstanbul halkı korku ve dehşete kapılmış, bu durumdan ziyadesiyle müteessir olan padişah da memleketi istila eden bu felaketin defedilmesi için, çareler aramaya koyulmuştur. En nihayetinde, Medine-i Münevvere’de dua etmesi için Cemal-i Halveti’den ricada bulunmuş ve Hazret-i Şeyh, padişahın bu talebini kabul ederek hazırlıklara başlamıştır. Dönemin önde gelen isimlerinin tamamına yakınının katıldığı bir uğurlamanın ardından, Üsküdar’a geçtikten sonra, İstanbul’un müptela olduğu belanın kaldırıldığı haberi kendilerine ulaştırılmıştır. İsterlerse geri dönebilecekleri söylense de hacca gitme arzuları ağır basmış ve 40 dervişiyle birlikte yola devam etmişlerdir. Mamafih, İstanbul’a dönmeleri nasip olmamış, Şam dolaylarında emr-i hak vaki olmuş ve vasiyetleri üzerine hacıların yolu üzerinde bir yere defnedilmişlerdir. 

Dede Ömer Ruşeni, Cemal-i Halveti’nin mertebesinin yüceliğini şöyle anlatmıştır:

Seyyid Yahya’nın kemalatına 4 kişi mazhar olmuştu ama bütün tasarrufunu bir kişiye koyup, mühürleyip Çelebi Halife’ye teslim etmiştir. Züht, takva, marifet, aşk ve cezbe, Çelebi Efendi ile Rum diyarına gitmiştir.