İbrahim-i Tennurî (ks) - Ali Ekremoğlu

news

İbrahim Tennûrî Hazretleri, 15. yüzyılda yaşamış, “Fatih’in Hocası” olarak bilinen Akşemseddin Hazretleri’nin halifesi ve Şemsiyye-i Bayrâmiyye’nin “Tennûriyye” kolunun kurucusu bir Allah (cc) dostudur. Ailesi “Sarraf-zâdeler” adıyla bilinmektedir, nitekim Taşköprîzade’nin “Şakâik-i Nu’maniyye”sinde de “ibn Sarrâf” diye kayıtlıdır. Doğum yeri birçok kaynakta Sivas olarak gösterilir. Sivas’ta başlayıp Konya’da tahsilini tamamladıktan sonra 842 (1438) tarihinde Kayseri’ye gelip, Hunad Hatun Medresesi’nde müderris olarak göreve başladı. Hunad Hatun Medresesi’nin vakfiyesinde, “müderrislerin Hanefi mezhebine mensup olması” şartı olduğunu öğrenince müderrislikten feragat etti zira kendisi Şafii mezhebindendi. Kendisine mezhebini değiştirmesi ve yine göreve devam etmesi teklif edilince “Müderrislik için mezhep değiştirilmez!” diyerek reddetti. 

Bir süre sonra içine marifetullah aşkı doğar ve Erdebil şeyhlerinin yanına gitmek üzere yola çıkar. Yolda Akşemseddin Hazretleri’nin hikmetlerini duyup etkilenir ve ona yönelir. O sıralar Beypazarı’nda bulunan Akşemseddin, yanına şifa için gelenlerin, hep bedenî sıkıntılarının derdinde olduklarından şikâyet eder. Ahali dağılınca İbrahim, şeyhin yanına gider. Akşemseddin’e ruhi hastalık ile geldiğini söyler. Akşemseddin ona, gelirken ne hediye getirdiğini sorar. İbrahim Tennûrî fakirliği sebebiyle bir şey alamadığı için üzülür, özür beyan eder. Şeyh, kastının dünya metâı olmadığını beyan eder ve halvete girmesini emreder. O gece halvette dört yüz vaka görür ve sabah olunca gördüklerini kaleme alır. Şaşırır, çünkü kendisi aslında çok unutkan biridir ama bunun şeyhin hürmetine vuku bulduğunu anlar.

Halvetteyken Akşemseddin Hazretleri, hizmetçisiyle kendisine yiyecekler gönderir. Kendisi, diğer halvetnişinler gibi riyazet yapmadığı için nefsine düşkünlüğü azalsın diye gönderilenleri yememeye başlar. Hizmetçi bir gün kızarak gelir ve mealen “Mürşidin sana gerekeni senden iyi bilir.” diye azarlar. Halvetin son gününde canının biberli yağlı pilav çektiği ve şeyhin ona halvetten çıkmasını söyleyip, biberli pilav yedirmesi de kayıtlıdır. Kendisine hilafet verilir ve Kayseri’ye gönderilir.

Şeyh İbrahim Tennuri bir gün manevi bir kabz hali yaşar. Bu halin çok şiddetli olması hasebiyle Şeyh Akşemseddin’i ziyaret etmek için yola çıkar. Yolda dinlendiği bir sırada manen Şeyh Akşemseddin’i görür ve ona sıkıntısının çözümünü sıcak tandır (tennûr) üzerine oturmakla çözüleceğini söyler. Aynen şeyhin dediği gibi yapar ve kabz hali bast haline döner. 

Kendisi Tennûriyye’nin pîri sayıldı. Bazen tasavvuf neşvesinin şiddetinden dolayı kimseyi tanıyamaz hale de gelebiliyordu. Bir 1482 senesi sonbaharının perşembe günü dâr-ı bekâya göçtü. Kayseri’de Şıh (Şeyh) Camii avlusunda medfundur.

Gülzâr-ı Ma’nevî isimli, 5000 beyit içeren bir tasavvufî mesnevîsi mevcuttur. Kimi nüshalarda adı Dîvân-ı GülzârKitâb-ı Gülzâr gibi isimlerle de geçen, birtakım dinî-tasavvufi meselelerin fıkıh ve tasavvuf açısından ele alındığı eser 15 Safer 857’de (25 Şubat 1453) tamamlanarak devrin hükümdarı Fatih Sultan Mehmet’e sunulmuştur. Şeyh Tennûrî’nin ayrıca; Gülzâr dışındaki manzumelerinden üçü Sadettin Nüzhet Ergun (1936: 123-124), çok sayıda âşık mahlaslı şiirlerinin bulunduğu Millî Kütüphane FB 442 numarada kayıtlı şiir mecmuasındaki şiirlerin bazıları ise Müjgan Cunbur tarafından (1991: 49-54) yayımlamıştır.

1- http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ibrahim-tennuri

2- eş-Şekāiku’n-Nu‘mâniyye