Keşf-i Kadim: Ebu Said Harraz’ın Kitabü’s-Sıdk’ı - Abdullah Züheyr 

news

Tasavvuf yolunun ay,ı Ebû Saîd Harrâz hicri üçüncü asırda, tasavvufu sistemli halde ifade eden önemli zatlardan biridir. Cüneyd-i Bağdâdî’nin talebesi olan Ebû Saîd, Zünnun-ı Mısrî, Bişr-i Hafî, Seriyyü’s-Sakati gibi büyük zatların sohbetlerinde bulunmuştur. Çağdaşı birçok sufi gibi hem bir meslek sahibi hem de hadis alimidir. Nitekim hadis tarihimizde önemli bir yeri olan Seriyyü’s-Sakati; kıymetli cevher tüccarlığı yapmış, yeğeni ve en önemli talebesi Cüneyd de ipek ticaretiyle meşgul olmuştur. İsmi Ahmed b. İsa olan Ebû Saîd ise ayakkabıcıydı. Vefatına kadar (hicri 286) elli yıl sufilerle arkadaşlık yapmış ve hiç kimseyle çekişmemiştir. Bunun nasıl olabildiği kendisine sorulunca tasavvuf yolunda en önemli prensibi ifade eden şu cümleyi kurmuştur:

“Çünkü ben onlarla bulunduğum müddetçe daima nefsimin aleyhine hareket ettim.”

Himmet Konur tarafından “Kitabü’s-Sıdk- Doğruluk Kitabı” olarak tercüme edilen, dipnotlandırılan ve Rağbet Yayınları tarafından yayımlanan eser, tasavvufun sistemleştiği döneme ait ilk kitaplardan olmasına rağmen gerek İslam dünyasında gerekse de 2013’e kadar Türkçe literatürde yer almamıştır. Eserin ilk defa 1937’de Arberry tarafından yapılan tercümesinden 60 sene sonra neşri ile Arap coğrafyasında tanınmıştır. Metnin yazma nüshası Şehit Ali Paşa Kütüphanesi’ndedir. 

Hayali bir kahramanla soru cevaplı bir usul üzere kurgulanmış olan kitabın ana omurgasını ihlas, sabır ve sıdkın iç içe geçen ve birbirine bağımlı tarifleri oluşturur. Bu hususta Harrâz “İhlas, sıdk ve sabırla; sabır, sıdk ve ihlasla; sıdk da sabır ve ihlasla tamama erer.” demektedir. Ve ardından bu üç mefhumun inceliklerini mertebe mertebe anlatmaktadır. Ebû Saîd eserinde nefsini bilme, iblisi tanıma, vera, helal ve helale yönelme, zühd, hayâ, tevekkül, Allah korkusu, şükür, sevgi, rıza, iştiyak ve kurb hususlarında insana lazım olan doğru davranışların neler olduğunu ifade eder. Müellif bu kısa risalede genel itibariyle bir başlık içerisinde konu ile alakalı ayetleri almış, ardından hadisleri zikretmiş sonra da sahabe ve tabiin büyüklerinden örneklerle anlatımı kuvvetlendirmiştir. Bu anlatımların dikkate şayan yanı yazarın, şahsi tecrübeler halinde salikin hissedebileceklerini de zikretmesidir. 

Metin içerisinde zikredilen hadislerin gerek yaşadığı dönemde gerekse de daha sonraki dönemlerde yazılmış olan sahih kitaplarda yer alması, onun hadis ilmine vukufunun ve hatta hadisleri hayatına tatbik hususunda olan özeninin ipuçlarını verir okuyucuya. Mütercimin dipnotlarda kaynaklarını gösterdiği hadis-i şeriflerin birçoğu kütüb-i sitte olarak bilinen hadis literatürünün en doğru kaynaklarında bulunur. Ayrıca İmam Ahmed’in Müsned’i, İbn Hibban’ın Sahih’i, Ebu Nuaym’ın Hilye’si dipnotlarda sıklıkla karşımıza çıkan kaynaklardandır.  

Eserin dikkat çeken yönlerinden bir tanesi de ayet-i kerimeleri delil olarak zikrettiğinde yorumun sınırlarını esnetmemesi olarak zikredilebilir. Burada Harrâz geç dönem mutasavvıflarının aksine ayet-i kerimelerin ilk anlamlarını kastederek onları belli dereceleri ifade eder şekilde iç irtibatlarına vurgu yaparak kullanmış ve yorumu, hayat bulmuş örnekler üzerinden getirme yolunu tutmuştur.

Özenli bir şekilde hazırlanmış olan kitabın okuyucusunu beklediğini söylemeden edemeyeceğim. Özellikle de her bir satırı üzerinde tefekkür edilmeyi isteyen temel kaynaklardan olduğunu ifade etmeliyim.