Mevlâ-yı Gürûh-i Evliyâ: Mevlânâ - Zahir Olgun

news

“Hazret-i Pir Mevlana’dan bahsetmek” kolay bir mesele değildir ancak gayretimize binaen hatalarımızın mazur görülmesini ümit ederek, birkaç şey arz etmek istiyorum. Hazret-i Pir’in Mevleviyye tarikatını tesis ettiğini hepimiz biliyoruz. Sonraki dönemlerde halefleri, muhipleri, yolundan giden dervişler; mübarek pirlerini anlatmışlardır. Bu anlatılar doğası gereği övgüdürler. Övmek için söylendiğinden değil, ortadaki mânâ itibari ile övgü diye nitelendirilirler. Fakat Hz. Mevlana’nın bizatihi tesis ettikleri Mevleviyye tarikatına mensup olmayıp, aynı mânâ yolunda, farklı tarikatlardan seyr-i sülûk etmiş büyükler ve ilim yolunda pişen ulemanın dahi yolu, Pir’e uğramadan geçmemiştir. Bunlardan birkaçını arz etmek isterim.

Sarı Abdullah Efendi

16. yüzyılda yaşayan Sarı Abdullah Efendi, amcası Sadrazam Halil Paşa’nın himayesinde dini ilimleri tahsil etmiştir. Tahsilinin ertesinde, Halil Paşa’nın yanında divitdar olarak çalışmaya başlamıştır. Eğitimi sırasında Ayasofya Camii avlusunda karşılaştığı İdris-i Muhtefî’ye müntesip olmuştur. İdris-i Muhtefî, Bayramî-Melamî tarikatının büyüklerindendir. Sarı Abdullah Efendi de bir Bayramî-Melamî dervişidir. Bununla beraber Hz. Pir Mevlanâ’nın Mesnevî’sine “Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî” adıyla bir şerh yazmıştır. Abdullah Efendi’nin şerhi, Mesnevî-i Mânevi’nin ilk cildini kapsayan beş ciltlik bir eserdir. Mesnevî’nin ilk cildine yapılan en geniş şerh olması hasebiyle ayrı bir hususiyeti de vardır.

Abdülmecid Sivasî

16. ve 17. asırlarda yaşamıştır. Halvetiyye tarikatının bir kolu olan ve Şemseddin Sivasî Hazretleri tarafından ihdas edilen Şemsiyye tarikatının taşradan İstanbul’a gelmesi, Abdülmecid Sivasî Hazretleri’nin Sultan III. Mehmed tarafından davet edilmesi ile gerçekleşmiştir. Sultanahmet Camii’nin ilk açıldığı zamandan Abdülmecid Sivasî Hazretleri’nin vefatına kadar olan sürede, cuma vaizliği vazifesini icrâ etmiş, aynı zamanda Eyüp Nişanca’sındaki tekkesinde şeyhlik vazifesini yerine getirmiştir.

Abdülmecid Sivasî Hazretleri, Mesnevî-i Mânevi’ye şerh yazmaya şu hadise ile başlamışlardır: Hazret-i Pir’i iki defa âlem-i mânâda görüyorlar. Üçüncü defa Hazret-i Pir ile görüştüklerinde, Hazret-i Pir “Benim kitabımı başka kitaplara mâni kıl.” buyuruyorlar. Bunun üzerine Abdülmecid Sivasî Hazretleri Şerh-i Mesnevî eserini telife başlıyorlar. 

Abdülmecid Sivasî şerhi, Mesnevi’nin 1. cildinden yaklaşık 1300 küsur beytin şerhinden oluşmuştur. Abdülmecid Sivasî Hazretleri, her beytin hangi âyet-i kerime ve hadis-i şerîfin tefsiri olduğunu beyan ve tahkik etmenin, şerhinin gayesi olduğunu belirtmişlerdir. Bu vesile ile “Şerh-i Mesnevî” o dönemde mevcut Kadızadeliler’in ve taraftarlarının Hazret-i Pir’e, Mesnevî-i Mânevi’ye ve Mevlevî adap ve erkanına olan saldırılarının önünün kesilmesinde, çok mühim bir yer tutmuştur.

Niyazi Mısrî

Niyazi Mısrî Hazretleri 17. yüzyılda yaşamıştır. Halvetiyye tarikatı, tarikatlar arasında en çok kola ayrılan ve Türk coğrafyasında en yaygın olan tarikatlardandır. Halvetiyye tarîki içerisinde yeni bir yol ihdas etmiş olan Niyazi Mısrî, Mısriyye tarikatının piri, kurucusu kabul edilir. Bilindiği üzere divanı ile de edebiyat dünyamızda ve dervişlerin manevi terbiyelerinde çok önemli bir yere sahiptir. 

Niyazi Mısrî, Hz. Pir’e olan muhabbetlerini “Kad eşrakte’d-dünya bi’ş-Şemsi Mevlânâ” dizesiyle başlayan Arapça nutkunda mükemmelen dile getirmiştir. Bahsolunan nutkun tüm metnine isteyenler divanından ulaşabilirler. Biz burada birkaç dizesinin tercümesini nakletmek ile iktifa edeceğiz:

Muhakkak dünya Şems-i Tebrizî ve Mevlâna ile aydınlandı

Şems-i Tebrizî O’nun yanında dolunaydır, dolunay ise kalbinin süveydasıdır

Şems-i Tebrizî deryası, O’na damla, o damla ise bize deryadır

Şems-i Tebrizî incisi O’na yıldız iken, O yıldız bize süreyya yıldızıdır

diye başlar ve

Nihayet bu dinde kalp sahibi Muhyiddin olarak doğdun

Ey Mısrî! Sana da Mevlâna’nın Şems’i gibi biri gelir

dizeleriyle tamamlanır.

Ehl-i tarik içerisinde, Hazret-i Pir’e muhabbet etmeyen neredeyse yoktur.  Biz bu derme çatma yazımızda ancak birkaçına değinebildik. Farklı meşreplere mensup ve hatta farklı meşreplerin, tarikatların kurucusu olan müceddid zevât-ı kirâmın hususiyetle Hazret-i Pir’e muhabbetlerini, alakalarını, gösterdikleri ehemmiyeti göz önüne aldığımızda; Hz. Mevlana’nın milli ve manevi fikir dünyamızda, dedelerimizden miras medeniyetimizde ne kadar büyük ve mühim bir yer tuttuğunu görmemek mümkün değildir. Bu medeniyete saygı duyan, muhabbet eden bir kimsenin, ona değil iftira etmek ve hakaret nazarı ile bakmak, yolunun Hazret-i Pir’e uğramaması, ona muhabbet beslememesi mümkün müdür?