İbrahim Gülşenî Hazretleri genç yaşlarda Dede Ömer Rûşenî ile tanışır ve ona intisap eder. Bir müddet sonra Dede Ömer Rûşenî’den hilafet alır. Şeyhinin vefatından ve Şah İsmail ve ideolojisinin Tebriz’i kuşatmasından duyduğu üzüntüden sonra, Tebriz’de duramaz ve seyahate çıkar. Hayatı boyunca gezdiği şehirler arasında Kudüs, Diyarbakır, Tebriz, Herat, Mekke, Medine, Maraş, İstanbul ve Kahire vardır.
Gülşenî Hazretleri Kahire’den önce Kudüs’te kırk gün erbain çıkarmıştır. Kahire’ye vardığında henüz o diyarlar Osmanlı Devleti tarafından fethedilmemiştir. Dönemin Memlük Sultanı Kansu Gavri ile iyi ilişkiler içerisinde olan İbrahim Gülşenî’ye Kahire’de Kubbetü’l-Mustafâ adlı zâviye tahsis edilmiştir.
Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethettiğinde İbrahim Gülşenî Hazretleri’ni ziyaret eder ve kendisine bir ihtiyacı olup olmadığını sorar. İbrahim Gülşenî Hazretleri ise Müeyyediyye Camii yanında bulunan arazinin kendilerine verilmesini ve buraya bir dergâh inşa edilmesini ister. Bu isteği yerine getirilir. İşte burası Gülşeniyye tarikatının âsitânesi yani merkezi olur. Hatta bu yapı Osmanlı’nın Kahire’de inşa ettiği ilk dini eseridir (1519-1524).
Gülşenîlik ile Mevlevîlik arasında birtakım benzerlikler vardır. Halvetiliğin bir kolu olan Gülşenîyye tarikatını ihdas eden İbrahim Gülşenî Hazretleri Halvetîliği benimserken aynı zamanda Mevleviliği özümsemiştir. Hem eserlerinde hem de ihdas ettiği yolda Hz. Mevlânâ’nın ve Mevlevîliğin etkileri aşikârdır.
Hz. Pîr Mevlâna Celâleddin-i Rûmi, yıllar öncesinden Gülşenî Hazretleri’ni ve mürşidi Dede Ömer Rûşenî Hazretleri’ni Mesnevî’sinde şöyle müjdelemiştir.
Dîdem rûh-ı hûb-i Gülşenî râ,
Ân çeşm-i çerâğ-ı Rûşenî râ
Gülşenî’nin güzel yüzünü gördüm,
O, Ruşenî’nin gözünün ışığıdır.
İbrahim Gülşenî Hazretleri yirmi beş bin küsur beyitten oluşan Mesnevî’ye nazîre olarak kırk bin beyitten oluşan “Manevî” isimli bir eser kaleme almıştır. Hatta bu eserin ilk beş yüz beytine La’li Mehmed Fenâî bir şerh yapmıştır. İki tarikatın zikir ve kıyafetlerinde de bazı benzerlikler görülür. Hatta Mevlevîlerin kullandığı tennurenin tarihsel gelişiminde Gülşenî Hazretleri’nin rolü büyüktür. Gülşenî Hazretleri Kahire’deki âsitânesine Mevlevîler için hücre eklemiştir. İbrahim Gülşenî, dönemin Osmanlı padişahları ve İstanbul meşâyihi ile iyi ilişkilerde bulunmuş, İstanbul’da Kanûnî Sultan Süleyman ile görüşmüş, Hasan Zarîfî isimli halifesini bu şehre armağan etmiştir. Mevlevîler için oldukça önemli olan ve kabri İstanbul’da bulunan Yusuf Sîneçâk da İbrahim Gülşeni Hazretleri’nin müritlerindendir. İbrahim Gülşeni Hazretleri ömrünün sonlarında tekrar Kahire’ye dönmüş ve adına yapılan dergâha defnedilmiştir (1534).
Mevlevîler arasında pîr-î sânî mesâbesinde bulunan Divânî Mehmed Çelebi’nin İbrahim Gülşenî Hazretler ile mukabeleleri yani karşılaşmaları Mevlevîlik tarihi açısından oldukça önemlidir.
Divânî veya Dîvâne Mehmed Çelebi, Sultan Veled Hazretleri’nin kızı Mutahhara Hatun’un torunlarından olup Mevlevîliğin yayılmasında çok önemli rol oynamıştır. Onun döneminde İstanbul’dan Kahire’ye onlarca şehirde mevlevîhâneler açılmıştır.
Divânî Mehmed Çelebi, Kahire’ye vardığında İbrahim Gülşenî Hazretleri bir iftiraya uğramış, neticesinde zindana mahkûm edilmiştir. Divânî Mehmed Çelebi ise Gülşenî Hazretleri’ni hapisten kurtarmaya vesile olmuştur.
İbrahim Gülşenî, manevi kardeşi Divânî Mehmed Çelebi için şu dizeleri söylemiştir:
Azîzim hayr-ı makdem 'ömrümün vârı safâ geldün,
Keremler eyledün mahdûm-ı hünkârî safâ geldün.
Ney-âsâ nâle zîr-i gûşe-i hicrân iken nâ-geh,
Hezârun eyleyüp gül-çîn-i dîdârı safâ geldün.
Beşîr-i Yûsuf-ı güm-geştemizdür bû-yı enfâsun,
N'ola virse meşâma cân her-bârı safâ geldün.
Semûm-ı gam belâsıyla harâb olmışdı mısr-ı dil,
Bi-hamdi'llâh eyâ her rahne mi'mârı safâ geldün.
Virüp âyîne-i vakte cilâ-yı dem kadem câna,
Dimâğ-ı tûtî-i câna şeker-vârî safâ geldün.
Keder gitdi irince pertev-i rû-yı safâ-bahşun,
Bahâr-ı hüsn-vâr ey mâh-ı dildârî safâ geldün.
Aceb mi külbemüz gülşen gedâlar Gülşenî olsa,
Tenezzül eyleyüp ey şâh-ı gam-hârî safâ geldün.
Böylelikle iki büyük sultan iki okyanusun birleşmesi gibi bir araya gelmiş ve birbirlerine teberrüken manevî emanetleri tevdî eylemişlerdir. Divânî Mehmed Çelebi Sâfi isimli halifesini Kahire’ye tayin etmiş, Mısır diyarında Mevlevîliğin temelleri böylelikle atılmıştır. İleriki yıllarda ise âsitâne hüviyetinde o meşhur, görkemli Kahire Mevlevîhânesi bina edilmiş ve yüz yıllar boyunca Kahire’de Cenâb-ı Pîr’in ocağı tüterek tarihte yerini almıştır. Gönlü bu mübarek zâtlarla ve mekânlarla beraber olan cümle cânlara ziyaretler ve mukâbeleler nasip ola. Vesselam…