Ömer Fuâdî’nin Muslihu’n-Nefs Risalesi - Abdullah Züheyr

news

Türk tariki denilmeye seza bir yol olan Halvetiyye tarikatının en çok kollara ayrılan ve Kuzey Afrika’dan Balkanlara kadar geniş bir coğrafyaya nüfuz etmiş şubesi Şabaniyye, birçok kâmil insanın yetişmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Şabanîlik, nefsi ıslah metoduyla salikleri terbiye eden bir eğitimi temel almaktadır. Ömer Efendi, çocuk yaşlarında Hacı Şaban-ı Veli’nin nazarından hissesini almış ve önce Şabanî Âsitânesi’nin postnişini olan Abdülbaki Efendi’ye, sonrasında ise Muhyiddin Efendi’ye intisap etmiştir. Ömer Fuadi Efendi, Muhyiddin Efendi’nin terbiyesinde olgun bir insan olarak icazet almıştır. 

On yedi sene süren terbiyesi esnasında Arapça, Farsça ve fıkıh öğrenmiş, aynı zamanda vaizlik yapmıştır. Hacı Şaban-ı Veli’nin irşad çerağını beşinci sırada uyandırmış ve otuz üç yıl irşad postunda halka hizmet etmiştir. Hiç yazılı eser bırakmayan Pir Şaban-ı Veli’nin yolundan gelen Ömer Fuadi’nin otuz kadar eseri elimize ulaşmıştır. Bu yazının konusunu da varak sayısı az ama oldukça öz ve merkeze aldığı konuyu etraflıca işleyen “Muslihu’n-Nefs” isimli eseri oluşturmaktadır. 

Eseri yayına hazırlayan İsmail Hakkı Cambaz, gerekli gördüğü yerlere parantezler içerisinde günümüz Türkçesindeki karşılıkları yazmış fakat metnin orijinalini de muhafaza etmeyi göz ardı etmemiştir. Metin; şiir, hikâye, düşünce ve nasihat bölümleriyle örülmüştür. Kâmil insanlar tafsilata girerek sözü uzatmak yerine insanların faydalanmasını esas aldıkları için bu risale kısaca fakat kapsamlı bir şekilde yazılmıştır. 

Eser dört ana bölüm üzere kurgulanmış, bütün bölümler metne omurga teşkil eden şiirin bir dörtlüğünün şerhi mahiyetinde yazılmıştır. “Etvar-ı Seb’a” yani yedi tavır üzere terbiye veren bir yolda dört bölüme ayrılmış bir eser telif edilmesi hayli dikkat çekicidir. İlk dört makam olan –aşağıdan yukarıya doğru- emmâre, levvâme, mülhime ve mutmainne mertebeleri, her insanın geçtiği ve tanımlanması mümkün, terbiye sürecinde yaşanacakların da bir ders müfredatında incelenebileceği mertebeler olarak görünmektedir. Diğer üç makam olan razıyye, merziyye ve safiyye (hafa-yı mutlak) makamlarının ise tanımlanması zor hatta imkânsız olduğu anlaşılmaktadır. Nefs mertebelerini anlatan başka şeyhefendiler de bu hususta benzer bir tavır sergilemiştir. Mesela Muhammed Sadık Erzincanî Nefs Bilgisi ismiyle yayımlanan eserinde ilk üç mertebeyi ifade ile iktifa etmiştir. Bu tavrın arkasındaki sebebi Ömer Fuadî şöyle izah etmektedir: “İmam Kâşânî (ks) Hazretleri hikmeti üçlü bir tasnifle açıklar: dil ile anlatılabilenler, dil ile anlatılamayanlar ve bilinmeyen hikmetler.”  

Eserin birinci bölümü nefs-i emmarenin (kötülüğü emreden nefsin) yedi kötü sıfatının nasıl terbiye edileceğini anlatır. Bu yedi sıfat; kibir, hırs, haset, şehvet, cimrilik, kin ve öfkedir. Bu yolda mücahede eden bir dervişin yardımcısı prensipler de beş başlıkta toplanmıştır: Az yemek, az konuşmak, az uyumak, gerekmedikçe halkın arasına karışmamak ve daima Allah’ı hatırlamak. Bu prensiplere sıkıca yapışan derviş; kibri, tevazu ve yumuşak başlılığa, hırsı, sabır ve kanaate, hasedi, sabır ve doğru yolda olmaya, diğer bütün emmare sıfatlarının başı kabul edilen şehveti, vera, sabır ve kanaate, cimriliği, cömertliğe, kini ve gazabı sabra çevirir. Burada bahsi geçen sıfatların dönüştüğü en önemli ve güzel vasfın sabır olduğu ortaya çıkar. Tıpkı eskilerin sıklıkla söylediği gibi “Sabırla; koruk helva, dut yaprağı atlas olur.”  

Eserin ikinci bölümü kendini kınayan nefsin yedi özelliği ile ilgilidir. Bu özellikler; sureten derviş olup yiyip içmek, kendi amelini beğenmek, heves, hile, Allah’tan başkasından bir şey beklemek, başkalarını ayıplamak ve başkalarına galip gelmek isteğidir. Buradaki kötü özellikler emmare sıfatlarının kalıntılarıdır. Bir mürşit tarafından terbiye edilen derviş, bir anda bütün kötü hasletleri söküp atamadığından, içinde kalan kötü özelliklerdir. 

İlham alan nefsin özellikleri de ilim, tevazu, tahammül, cömertlik, istikamet üzere olmak, kanaat ve sabır sahibi olmak üzere yedidir. Bu noktada Ömer Fuâdî, ilham alan dervişin kerametlere odaklanmayıp istikamet üzere yaşamaya gayret göstermesini tavsiye etmektedir. Efendimiz’e (sas) benzeme sanatı olarak tarif edebileceğimiz tasavvufta da en önemli nokta budur. Mutmainne makamına eren nefsin özellikleri ise cömertlik, Hakk korkusuyla gamlı olmak, dünyadan kaçınmak, şükür, tevekkül, kulluk bilinci ve Allah’a karşı zilletini idraktir. Buradan öteye kalan üç makamın özelliklerini okuyucunun merakına terk ediyorum.  

Yukarıda kısaca içeriğinden bahsetmeye çalıştığım metin, tasavvufun bir hayat şeklini ifade etmede ne gibi bir usul üzere insanî özellikleri değerlendirdiğini anlamak hususunda önem arz etmektedir. Çoğunlukla şerhe ihtiyaç duyan böylesi detaysız (mücmel) eserler tasavvuf terminolojisinde nefs mertebelerini anlamlandıracak şemayı yakalayabilmek için güzel bir başlangıcı ifade ederler. Her ne kadar Ömer Fuadi’nin tanımının aksine artık çocuklara uygun bir metin değilse de eser, tasavvuf alanında yeni araştırmacılar için önemini hala korumaktadır.