Osmanlı Nasihatnameleri ve Tedbir Kavramı - İlyas Ozan Kaya

news

Nasihat eserleri, Osmanlı Devleti’nde 17. yüzyılda aşikâr hale gelen idari ve kurumsal çözülmelere reçete olarak, dönemin münevverleri tarafından yazılan ve çok çeşitli konulara atıf yapılan bazı risaleleri ihtiva etmektedir. İslam medeniyetinden tevarüs eden siyasetname, nasihatname ve ahlak eserlerine kendi özgünlüğünü katan Osmanlıları, seleflerine göre belirgin kılan şey ise müelliflerin açık tenkit usulünü benimsemeleridir. Bu yazıda, düşüncenin kavramlar üzerine inşa edildiği gerçeğinden hareketle, edebi tür olarak nitelendirilen ve siyasi düşünce tarihinin ana kaynaklarından olan nasihatnamelerin muhtevasına, “tedbir” kavramı ele alınarak bir önerme yapılacaktır.

Arapça “dübûr” kelimesinden türetilen ve lügatte “bir şeyi temin edecek veya önleyecek yol, çare” (Devellioğlu, 1978, s. 1261) anlamı verilen “tedbir”, nasihat literatüründe siyaset kavramı yerine kullanılmıştır. Osmanlı terminolojisinde “siyaset” kelimesi “yönetmek, idare etmek” (Aydoğdu, 2018, s. 424) anlamıyla beraber “suçluyu cezalandırmak” hatta “idam etmek” manasında kullanılmıştır. Hükmün uygulanacağı yere de “siyasetgâh” denilmiştir (Levend, 1963, s. 168).

Nizamı sağlama ve yönetme işini niteleyen “siyaset” kelimesiyle eş anlamdaki “tedbir” kavramının (Yılmaz, 2002, s.45) Kuran-ı Kerim’deki kullanımına baktığımızda, kelimenin fiili –debbera- “himayesiyle beraber çekip, çevirmek” manasına gelmektedir (Kur’an-ı Kerim 10:3, 31, Kur’an-ı Kerim 32: 5, Kur’an-ı Kerim 13: 2). Tursun Bey’in eserinde müşahede edileceği üzere, toplumsal yaşantıyı doğru şekilde idare etme/yönetme kabiliyetinin pratik tarafı “tedbir” olarak karşımıza çıkar. Ayrıca Tursun Bey’de “tedbir” in dayandığı iki umde şeriat (siyaset-i İlahi) ve örftür (siyaset-i sultani). Hezarfen Hüseyin Efendi ise Tursun Bey ile aynı görüşte olacak ki “kanûn-ı şer’î ve aklî mûcibince hüsn-i tedbîr iderler ise, bu devlet-i aliyyeyi gadrden geçüp mâdde-i kanûna iletirler” demektedir. 

Bu ifadeleri aslında Kâtip Çelebi’den iktibas ettiği açıktır. Çünkü aynı ifadeler “Düstûru’l- Amel”de zikredilmiştir. Avrupa Devletleri ile ilgili de bir eser kaleme alan, Düstûru’l- Amel’in yazarı Kâtip Çelebi, Türkçede karşılığı olmayan kavramları klasik İslam-Osmanlı siyasal kavramları ile izaha girişmiş, aristokrasi için “tedbîr-i ayân”, demokrasi için “tedbîr-i muhtârîn” ifadelerini kullanmıştır (Aydoğdu, 2018, s.420). Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere siyasi düşünce bağlamında “tedbir” idare etme, yönetme ile ilgilidir. Türk Dil Kurumu’nun “tedbir”e verdiği anlam ise “önlem, hazırlık” şeklindedir. Peki, “tedbir” nasihat literatüründe yönetme, idare etme işinin pratik tarafı olarak kullanılıyorsa, önlem/hazırlık manası için hangi kelime kullanılıyordu? Müellifler zaman zaman “tedbir” i kullansalar bile genel itibariyle önlem alma, hazırlık yapma işi için “tedarük” kelimesi ile karşılaşılmaktadır. 

18. yüzyılda “siyasi ve idari işler, padişahlık etmek, devlet ve memleket idaresi” anlamlarında kullanılan “siyaset ve tedbir” kavramları, Avrupa’daki “politique” kavramının anlamını tam olarak karşılayamadıkları için; “politique” kavramı “politika” olarak Türkçeleştirilmiştir. Günümüzde “tedbir” kelimesinin anlam daralmasına uğramasına, muhtemelen bahsi geçen kavramın Türkçeleştirilerek siyasi terminolojiye kazandırılması ve siyaset kavramı ile iç içe kullanılmaya başlaması sebep olmuştur (Aydoğdu, 2018, s.423). 

Tedbir, nasihat literatüründe iyi bir idarecide bulunması gereken vasıfların başında gelmiştir. Lütfi Paşa’nın farklı beyanlarında tedbir sahibi olmak bütün vasıflardan önce gelmektedir. Mustafa Ali ise Yavuz’un ağzından Piri Mehmed Paşa’yı anlatırken, ön plana çıkaran özelliğini “erbab-ı tedbir” oluşu şeklinde ifade etmektedir. Koçi Bey de rüşvet belasına karşı önlem olarak tedbirli olmayı bir vasıf olarak yine karşımıza çıkarmaktadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür ancak şimdilik bu kadarıyla iktifa edilecektir. 

Coşkun Yılmaz çalışmasında, nasihat yazarlarının çizmiş olduğu kavramsal çerçeveyi ifade ederken, temel kavramları nizâm-ı âlem, erkân-ı erbaa, kanun-ı kadîm, daire-i adliye, din ü devlet; ilkelerini ise liyakat, istişare, adâlet ve denetim olarak belirtmiştir (Yılmaz, 2002, s. 324). Bu tespitlerin tamamına katılmakla beraber “tedbir” kavramının da dâhil edilebileceğini söylemek gerekir. Çünkü nasihat literatüründe en belirgin ilkelerden biri tedbir/müdebbir (tedbir sahibi olmak) şeklinde ifade bulmaktadır. Hatta nasihat literatürü olarak adlandırılan bu metinlerden “tedbir” kavramı çıkarılsa, belki de metinlerin birçoğunun anlamsızlaştığı görülebilir. Bu minvalde tedbir kavramına nasihat metinlerinde bütünsel şekilde bakıldığında, muhtevaya duyarlı kavramlar arasında en çok kullanılan ifadelerden biri olduğu ortaya çıkar. 

Burada işaret edilen eserler, idaredeki yozlaşma sebebiyle ihtilal (bozulma, kargaşa) gelen nizamı, tedbir ile ihya etmek amacıyla yazılmışlardır. “Uygulamalı siyaset düşüncesini”nin kaynakları olarak tarif edilen bu literatürde “yönetme/idare etme kabiliyetinin pratik tarafı” olarak anlamlandırılan tedbir kavramının, oldukça fazla kullanılması gayet olağandır. 

Tedbir kavramının siyasetin pratik tarafını nitelediği vurgulanmıştı. Osmanlı nasihat literatürü de “uygulamalı siyaset düşüncesi” ile selefteki siyasetnamelerden farklılaşır. Yani nasihat literatürünün büyük bir kısmını belirgin kılan şey, pratik öğelere sıklıkla yer verilmesidir. Bu özgünlüğün kavramsal karşılığı “tedbir”dir. Diğer yandan müelliflerin bir kısmı, eserlerini vücuda getirmelerinin sebebini, gidişata karşı nasıl tedbir alınması gerektiği olarak belirtmiş ya da işaret etmişlerdir. Örnek vermek gerekirse; Kitâb-i Müstetâb’ın müellifi giriş bölümünde, eserini yazma sebeplerinden birini, kötü gidişata karşı nasıl tedbir alınması gerektiğini anlatmak olarak ifade etmiştir. Kâtip Çelebi ise istişare için toplanmalarına ve eserini kaleme almasına sebep olan fermandan bahsederken padişahın “bu gailenin tedbîri nedir göreler…” emrini aktarır. 

Son olarak bu eserlerin ne anlama geldiği sorusuna verilecek cevap, çözülmeye karşı alınacak tedbirleri nitelemeleri olarak görülmektedir.  Veysi’nin “Habname” adlı risalesi gibi bazı istisna eserler hariç tutulursa, yukarıda sıraladığım nedenlerle nasihat literatüründeki risalelere “tedbirname” denilmesi mümkündür. Bu kavramlaştırma, aynı zamanda Osmanlı düşüncesi ve eserlerinin seleflerinden özgünlüğünü ifade etmesi bakımından da önem arz etmektedir.