Vakıf, Enflasyon ve Yazılım - Abdullah Gürsoy

news

Merhabalar, ikinci yazı ile karşınızdayım. Siz de tecrübe ettiniz mi bilmiyorum, ikinci işlerin kalitesi genelde biraz azalır. Bir şeyi ilk defa yapıyorsanız titizlenirsiniz. Ardından kendinize bir güven gelir. Aynı şeyi ikinci kez yaptığınızda ise bu güveni ve eski kaliteyi yakalayamayabilirsiniz. Bu yazının öyle olmaması dileğiyle... 

Bu sefer konumuz vakıf kurumu. Uzun süredir sivil toplum kuruluşları ile alakalıyım. Sivil toplum kuruluşlarının çoğalması ve verdiği hizmetlerin kalitesinin artmasının ülkemiz için çok büyük fayda sağlayacağına inanıyorum. Peki bu kalite nasıl olabilir? 

Bir resim yaptığınızı düşünün. Fakat renklerini matematik formülleri ile seçmeniz gerekiyor. Nihayetinde ortaya mekanik bir resim çıkacaktır. İşte sistem, medya, özel sektör, hatta devlet; tam olarak bunu yapabiliyor. Kendi doğası gereği ara renklere gücü yetmiyor ve üretemiyor, çünkü bir sistematik izlemesi gerekli. Aynı şey yazılım alanında da mevcut. Şirketler; herhangi bir yerde çalışmayan, özgür proje üreten yazılımcılara maddi destekte bulunuyorlar. Çünkü kendi çalışanları belli bir sistemden geldikleri için özgün projeler üretemiyorlar.

İşte bunun gibi sivil toplum kuruluşlarının da özgün proje üretme konusundaki boşluğu dolduracağını düşünüyorum. Fakat işin içerisine girince bazı sorunlar ile karşılaşıyorsunuz… Biraz onlardan konuşalım:

Bir sivil toplum kuruluşu ekonomik devamlılığını nasıl sağlayabilir? Tarih kitaplarında anlatıldığı gibi, vakfedilmiş bir tarlanız olduğunu düşünün. Tarlanızdan 10 ton elma çıkacak. Vakfettiğiniz sene 10 ton elmanın bedeli 10 altın olsun. İşçi ve toplama parası ise 2 altın. Geriye kalan 8 altın ise vakfa gidecek. Vakıf; 8 altını vermek için 8 öğrenci buldu. Önümüzdeki sene enflasyon yüzde şu kadar değişti. Elmanın da fiyatı 15 altın oldu fakat aynı zamanda işçilerin yaşam masrafı da arttı ve 2 altın değil 5 altın istediler. Öğrenciler “1 altın değil 3 altın yeter.” dediler. Aynı anda sizin kurumunuzun da harcamaları değişti. İkinci sene sadece 3 öğrenciye burs verebileceksiniz.

Yukarıdaki örnek sabit gelir örneği; bir de firmaların yaptığı sabit olmayan yardımları düşünün. Bir anda işleri ters gidiyor ve size 10 birim verecek iken 5 birim verebiliyor. Diyeceğim o ki; evet biz vakıf medeniyetinden gelmekteyiz fakat bu Osmanlı’nın başarmış olduğu, ekonomide büyük dalgalanmaların olmaması ve birçok yan şartla da alakalı. Bu konuda merhum Prof. Dr. Mehmet Genç Hoca’nın, Osmanlı iktisadi yapısı üzerindeki çalışmalarını incelemenizi tavsiye edebilirim. 

Günümüzde büyük holdinglerin vakıflarının başarılı olmasının bir sebebi de buradan geliyor olabilir mi? Diğerlerinin yaşadığı finansal türbülansları sübvanse edebiliyorlar. Bunun içerisine, kurumunuzda çalışacak insan kalitesinin onlara verdiğiniz maaş ile doğrudan alakalı olduğunu katmıyorum bile.

Buna alternatif çözüm olarak; “sosyal girişimcilik” gibi kavramlar da mevcut. Bütün bunları bir yana koyalım; peki size bağış yapılan tarlayı kopyala yapıştır yapabilseniz nasıl olurdu? Fiziksel bir hizmette buna imkânınız yok fakat bir yazılım ürettiyseniz; yeni bir müşteri için mevcut kodları, kopyalayıp yapıştırmanız yeterli. Hatta o hizmeti yerinizden oturarak yurtdışına bile satabilirsiniz. Bugün nasıl ülkemiz gündeminde ürün değil; değer ve teknoloji üretmek konuşuluyorsa, sivil toplum kuruluşlarının gelirleri için de böyle bir dönüşüm kaçınılmaz görünüyor. Her sahada olduğu gibi önümüzdeki günlerde multidisipliner yapılanmayı başarabilenler; vakıf kelimesinin anlamı olan -ayakta olma, devamlı olma- kabiliyetini sağlayabilecekler.

Dergimizin yayın politikası olan 500 kelime sınırına yaklaşırken yazımızı burada sonlandıralım. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…